Kaside Der Vasf-ı İstanbul...

-Nedim-

Bu şehr-i Sıtanbul ki bî misl ü behâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır

Bir gevher-i yekpâre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır

Bir kân-ı ni‘amdır ki ânın gevheri ikbâl
Bir bâğ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır

Altında mı üstünde midir cennet-i a‘lâ
Elhak bu ne hâlet bu ne hoş âb u hevâdır

Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet
Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz u safâdır

İnsaf değildir ânı dünyâya değişmek
Gülzârların cennete teşbih hatâdır

Herkes irişür anda murâdına ânınçün
Dergâhları melce-i erbâb-ı recâdır

Kâlâ-yı meârif satılır sûklarında
Bâzar-ı hüner ma‘den-i ilm u ulemadır

Câmilerinin her biri bir kûh-i tecelli
Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır

Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr
Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır

Ser-çeşmeleri olmada insâna revân-bahş
Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır

Hep halkının etvârı pesendîde u makbul
Derler ki biraz dilberi bî-mihr u vefâdır

Şimdi yapılan âlem-i nev-resm-i safânın
Evsâfı hele başka kitâb olsa sezâdır

Nâmı gibi olmuşdur o hem sa‘d hem âbâd(1)
İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revadır

Kûhsarları bağları kasrları hep
Gûyâ ki bütün şevk u tarab zevk u safâdır(2)

İstanbul’un evsafını mümkün mü beyân hiç
Maksûd hemân sadr-ı keremkâra senâdır

Günümüz Türkçesiyle Anlamı:
Bu İstanbul şehri ki eşsiz güzelliktedir. Tek bir parça taşına Acem diyarı feda edilir. İki deniz (Marmara ve Karadeniz) arasında başlı başına bir cevher (olan bu yer), dünyayı aydınlatan güneşle kıyaslansa yaraşır. (Öyle) bir nimetler kaynağı ki onun cevheri ikbal; (öyle) bir irem bağı (cennet bahçesi) ki onun gülü izzet ve yücelik. Altında mıdır üstünde midir yüce cennet? Hakikaten bu nasıl bir hâl, suyu da havası da ne hoş! Her bahçesi letafetli, güzel bir çimenlik yer; her köşesi sefa ve feyzle dolu bir meclis. İnsafa sığmaz onu dünyaya değişmek; gül bahçelerini cennete benzetmek gibi hatadır bu. Herkes orada muradına erişir; bu sebeple dergâhları ümitli kimselerin sığınağıdır. Bilgi, hüner kumaşı satılır çarşılarında; hüner pazarı, ulema ve ilim kaynağıdır. Camilerinin her biri bir tecelli dağı; oradaki dua mihrabı melek kaşı gibi. Mescidlerinin her biri nurlar denizi; kandilleri (aydınlatan lambaları) ay gibi ışıl ışıl. Çeşme başları insana can bahşeder, hayat verir; hamamları ruha sefa, bedene şifadır. Halkının tavırları hep beğenilip kabul görürken gönül çelen dilberi için derler ki biraz sevgisiz ve vefasızdır. Hele şimdilerde yapılan yeni eğlence merasimi meclislerinin vasıfları (aman aman), başka kitap olsa (ayrıca anlatılsa) yaraşır. İsmi gibi hem “sa‘d” kutlu hem “âbâd” mamur olan o (Sadâbâd köşkü), İstanbul’a övünç sermayesi olsa yerindedir. Dağları, bağları, köşkleri sanki bütünüyle “şevkutarab” şevk ve coşkunluk, zevk ve sefadır. İstanbul’un vasıflarını anlatmak ne mümkün; maksadımız ancak lütufkâr sadrazamı (İbrahim Paşa) övmek (daha doğrusu asıl lütuf sahibi Allah’ı senadır/medihtir).

Şiir Notları:
Nedim’in “Kaside Der Vasf-ı İstanbul ve Sitayiş-i Sadrazan İbrahim Paşa” başlıklı İstanbul’u ve Sadrazam İbrahim Paşa’yı övdüğü kasidesi. (1) “Hem sa‘d hem âbâd” yani Sadabad. “SÂDÂBÂD: سعدآباد İstanbul’da Haliç’e akan Kâğıthane deresinin kenarında XVIII. yüzyılın ilk yarısında tanzim edilen saray, köşk, kasır ve bahçeler topluluğu.” (DİA) (2) Şevk u tarab: Şevk ve coşkunluk anlamına gelir. Türk musikisinde de “şevkutarab” diye bir makam vardır. * Şiirleri İngilizce dil seçeneğinde okuyalım, aksi hâlde çeviri bozuk çıkıyor.


Destek ol 
Rastgele Getir